Sınıf Savaşımında Demokratik Ve Politik Mücadele Üzerine

Sınıf Savaşımında Demokratik Ve Politik Mücadele Üzerine

Kapitalist üretim ilişkilerinde işçi sınıfı mücadelesi pratikte iki biçimde ortaya çıkar. Birincisi sınıflı toplum olan burjuva devlet mekanizmasını parçalayıp, yerine sosyalist toplum için mücadele, ikincisi demokrasi savaşımı. Demokrasi savaşımının yönü ülkemiz koşullarında siyasal özgürlükleri kazanma yanında, kapitalist siyasal ve toplumsal düzenin sınırlarını zorlayan biçiminde gelişir. Türkiye işçi sınıfı mücadele tarihini incelendiğinde, Osmanlı dönemine uzanan yüz elli yılı aşkın geçmişi cılız da olsa hak arama, çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi, tekelci aşamaya yükselmiş batı emperyalist yayılmacılığına karşı mücadele ile deneyim kazandığı görülür.

Birinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik ve siyasal olarak dünyanın aldığı biçim işçi sınıfı mücadelesine yeni olanaklar sağladı. Ülkemizde de sınıfın öz savunma sürecinden geçip siyasal mücadele silahlarına kavuşması, devrimci bir akım olarak komünist partisinin kuruluşuyla bu iki savaşım biçimini net bir şekilde programatik olarak ilkesel temele oturttu. Kimi çevrelerce sosyalist ve demokratik görevlerin bağı üzerine yapılan değerlendirmelerde, siyasal savaşımı ikincil görme suçlamaları üzerinden tartışmalar geliştiriliyor. Bu konu günümüzde de gündem oluyor. İşçi sınıfının ekonomik-demokratik kazanımlarının genişlemesi, güç biriktirmesi süreçleri ve iktidarı alma savaşımı ülke somutuna göre birini öne alan koşulları ortaya çıkarabiliyor. İşçi sınıfının gelişim düzeyinin belirleyiciliğinde mücadele biçimlerinin siyasal ve demokratik yanı hangi düzeyde olursa olsun diyalektik olarak kopmaz bağı ve birliği ilkesel bir tutumdur. Türkiye işçi sınıfı mücadele deneyiminin bu alanda önemli birikimleri var. Ülkemiz açısından bu iki mücadele biçiminin bağı konusu, sınıfın gelişimi ve mücadele pratiği süreçlerinin içinde saklı.  

***

Ülkemizde işçi sınıfının hak arama ve demokratik talepleri 19.yy’ın ortalarından başlar. Bu dönemde Alman kapitalistlerince kurulan ilk fabrikalar ve ardından İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin tersane, maden ve demiryolu yapımı alanında yatırımları görülür. 1900’lerin başına gelindiğinde yabancı işletmelerde çalışan işçi sayısı daha da artar. Bu duruma paralel işçi dernekleri de kurulur. 1871’de kurulan Ameleperver Cemiyeti ilk işçi grevinin örgütleyicisi olur. Tersane, ipek, feshane ve maden işkolunda bu dönemde çalışma saatlerinin kısaltılması ve ücret talepleriyle birçok grev yapılır. Dönemin siyasal iktidarları tatil-i eşkal kanunu çıkarırlar. İş bırakmaların yasaklanmasını içeren bu kanun işçi sınıfından korkunun apaçık göstergesidir. 1924 senesinde Amele Teali Cemiyeti (İşçi Yükselme Derneği) kurulur. Otuz bin üyeye ulaşan bu cemiyet grevlerin örgütlenmesi ve işçi dayanışmasında önemli görevler üstlenir. Yasak olmasına rağmen 1 Mayıslar kitlesel bir şekilde kutlanır, iki bin katılımlı işçi mitingi düzenlenir. İkinci Dünya Savaşı öngünleri ve savaş döneminde ülkemizde işçiler yoğun baskılarla karşılaştılar. Savaş gerekçesiyle işçilerin talepleri görmezden gelinir. Çalışma yaşamı işverenlerin insafına göre düzenlenir. Buna rağmen bazı sektörlerde işçiler çalışma koşullarının düzeltilmesi ve ücret talebiyle eylemler düzenler. Bu durum karşısında işçilerin sesini kısmak ve bir korku girdabı yaratma amaçlı faşist 141-142 yasaları İtalya’dan alınarak Türkiye ceza yasasına monte edilir. 1946 yılına kadar emek hareketi ülkemizde yoğun baskılarla karşı karşıya kalır. 

2. Dünya Savaşı sonrası faşizmin yenilgisi ve sosyalizmin bir sistem olarak ortaya çıkması sonucu oluşan koşullarda, dünyada bir demokrasi rüzgarı eser. Nispi olarak ülkemize de yansıyan bu süreçte, işçilerin örgütlenmesi ve sendika kurma serbestisi tanınır. 46 sendikacılığı diye anılan bu dönemde sendikal örgütlerin üye sayısı on binleri aşmıştır. Bu gelişim karşısında devlet sendikaları kapatma yoluna gider. Giderek büyüyen işçi sınıfının ekonomik-demokratik taleplerini ve bu yönde direnişini hiçbir güç durduramayacaktı. Burjuvazi işçi sınıfının bağımsız örgütlenmesinin önünü kesmek, devlet ve sermeyenin isteklerine uyumlu bir sınıf örgütlenmesi yaratma girişimlerini başlatır.  Bu amaca yönelik 1952 yılında CİA güdümlü Türk-İş devlet tarafından kurulur. Bu dönemde burjuva yanıltmalar ve kara propagandalarla işçi sınıfının sesi kısılmak için sinsi yöntemler denenir. Ellili yıllar boyunca geri çekilme biriktirme dönemine giren sınıf hareketi, 1960 anayasasının getirdiği nispi demokratik kazanımlarıyla yeni bir sürece girmiştir. Grev ve toplu sözleşme hakkının kazanılması, DİSK’in kurulması yeni anlayışta mücadele sürecinin başlangıcıdır bir bakıma.   Devlet, burjuvazi ve tüm kurumlarından bağımsız sınıf örgütlemelerinin ortaya çıkması, sonraki süreçlerin sınıf hareketine damgasını vuracaktır. Sınıf mücadelesinin en önemli araçlarından biri olan sendikaların, sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışıyla ortaya çıkışından, faşist baskı, engelleme, kapatma, sürgün ve gerici yasalarla örgütlenmenin önünün kesilme çabalarına rağmen, günümüze kadar yok edilemedi. Sınıfın tarihi bir başka yazının konusudur. Burada söylenmek istenen hak ve demokrasi mücadelesinin önemli bir aracı olan sendikal anlayışın sınıf mücadelesinde ilkesel çerçevesinin ortaya çıkışının gerekçeleridir. Nesnel olarak sınıfın gerçek çıkarları noktasından oluşan sınıf mücadelesinin araçları, kimi zaman gerilemelere, baskı ve engellemelere rağmen yok edilemeyeceğidir. Azımsanmayacak mücadele birikimiyle; bugün sendikal alanın zaafları, zayıflığı ve uzlaşmayı önceleyen bürokratik yapısına rağmen, sınıf ve kitle sendikacılığı sınıfın ekonomik kazanımları ve demokratik toplum inşasının vazgeçilmez araçları olduğudur. 

İşçi sınıfının ekonomik-demokratik alandan mücadelesi her dönemde ister istemez siyasal alanla ilişkilenir. Kendiliğinden oluşan eylemliliklerin bile muhatap aldığı taraf egemen olanın sınırlarına yönelir. Sınıfın iktidar mücadelesi içerikli siyasal yanı bir partiyi gerektirir. Komünist partilerin işçi sınıfının çıkarları dışında başkaca bir niyeti olmaksızın bu işlevle sınıf içinde örgütlenirler. Komünistlerin işçiler arasında propaganda yaparken ülkemiz özelindeki ekonomik demokratik alandan gelişen sınıf mücadelesinde örneklendiği gibi, sınıf ve kitle sendikacılığı gibi bir araca ihtiyaç duyar. Artık bu alan demokratik ve siyasal çalışma birliğinin bir aracı olarak, siyaset üstü bir anlayışın reddi üzerinden ağır bir yanlışa düşmesini de engeller. Komünistler sosyalizm için geliştirdikleri mücadele yöntemleri yanında, işçiler ve emekçi halk yığınları içinde yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve demokratik düşüncelerinin içselleştirilmesi yönünde çalışmalar yapmalıdır. Faşist 12 Eylül darbesinden bu yana işçi sınıfının örgütlenme araçlarının yok edilmesi, politik örgütlenmesindeki yasaklar, Kürt halkı üzerindeki baskı ve sürekli bir sindirme ve korku yöntemleriyle oluşturulan tek adam yönetiminin yıkılması ve siyasal düzenin demokratlaştırılması mücadelesi verilmeden, sosyalizm davasında başarılı bir mücadelenin verilemeyeceği açıktır. Emekçilerin en acil ekonomik istemlerini, grev ve direniş gibi demokratik haklarını alma yönünde çalışmalar yapılmadan, kapitalizmin kriz koşullarının geniş halk kesimlerine yüklediği yaşam koşullarının iyileştirilmesi için mücadele yöntemlerini yaratamadan ileriye doğru bir atılım oluşmaz. Ülkenin yarısı savaş koşullarında yaşıyor. Sınırlarımızdaki ateş, toplumun bütününü bir gerilim ve korku hattında tutuyor. Kürt halkının en basit talepleri bile işkence, hapis ve kanla bastırılıyor. Toplumun bütün kesimlerini bir dejenerasyon kirinin, ahlak yoksunluğunun sarmaladığı koşullarda hak ve demokrasi taleplerini içeren çalışma biçimleri, sosyalizm mücadelesinin maddi zemini olacaktır. Ekonomik-demokratik mücadele işçi sınıfı ve kapitalizmin sömürü ve baskısından zarar gören bütün toplum kesimlerinin bilincinin gelişmesi için vazgeçilmez bir süreçtir. Ezilenlerin, halkların kapitalizm kaynaklı sorunlar karşısında bilincinin uyanması, ekonomik sorunlardan, kadın ve çevre sorunlarına, dışlanmış inanç kesimlerinin taleplerine kadar belli bir disiplin içinde örgütlenmesi ve dayanışması, kendi güçlerinin farkına varmaları demokrasi mücadelesinin içinde kazanılır. Toplumsal mücadelenin kitleselleşmesi, kapitalist devlet kaynaklı sorunların kaynağının bilincine varılması demokrasi mücadelesinin içinden senkronize birlikçi bir hattın oluşmasının ön koşullarını yaratacaktır. “sınıf savaşımının her biçimi bir siyasal savaşımdır” aynı zamanda. (Lenin) 

***

Ülkemizde işçi sınıfının siyasal mücadelesi Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar uzanır. Osmanlı imparatorluğunun son yıllarında sosyalist adıyla çeşitli partiler kurulmuştur. Avrupa’daki işçi hareketinden etkilenen bu yapılar, henüz sosyalizmi bilimsel olarak içselleştirmeseler de İstanbul’da bazı işyerlerinde ve demiryolu, maden işletmelerinde emek örgütlenmesinde rolleri olmuştur. Bu yapılardan bazı kadrolar Ekim Devriminden etkilenmiş, 3. Enternasyonalin ideolojik hattında komünist hareketle buluşmuşlardır. Avrupa işçi hareketinden etkilenen, sonrasında Bolşevik devriminin dünyada yarattığı etki ile dağınık durumda olan ülkemiz komünist hareketi, 1920 yılında partileşerek işçi sınıfının politik mücadelesini bilimsel bir hat üzerinden yönlendirecek önemli bir silaha kavuşmuştur. Emperyalist işgal karşısında komünistlerin tutumu ve mücadelesi, öte yandan, işçi sınıfının kurtuluşu için çalışmaların yapılması konusunda komünistler azımsanmayacak görevler üstlenmiştir. Bu dönemde 1 Mayısların tertiplenmesi, işçi grevleri ve direnişleri, önemli bir sayısal çoğunluğa ulaşan işçi örgütlenmelerinde komünistlerin rolü önemlidir. Cumhuriyet Türkiye’si sonrası büyük baskı ve engellemelerle gecen dönemde, cılız da olsa komünistlerin işçi ve emekçiler arasında mücadelesi sürmüştür. 46 sendikacılığı diye adlandırılan dönemde işçi hareketinin kabarmasında yine komünistlerin rolü vardır. Kapitalizmin gelişimine paralel, işçi sınıfındaki büyüme sınıf hareketindeki ekonomik- demokratik mücadele ile, sınıfın siyasal mücadelesinin ilişkisini kesmeye yönelik egemenlerin bütün çabaları boşa çıkmıştır. Sarı sendikacılığın ve STK adıyla devletin ve burjuvazinin güdümlediği yapıların araçsallığıyla denenen bütün engellemeler, hak arama mücadeleleri ile siyasal mücadele birliği yönündeki çabaları engellenememiştir. Devletten, burjuvazinin bütün kurumlarından bağımsız, demokrasi ve siyasal mücadelede söz söyleme hakkını gören işçi örgütlerinin Kavel’lerle, 15-16 Haziranlarla ortaya çıkması işçi sınıfının politik örgütlenmesinin bu alanda özgün yaklaşımı ve çalışmasının ürünüdür. Ülkemizde sonraki süreçlerde işçilerin haklarının kazanılması ve siyasal mücadeleye katılım kimi zaman gerileme ve başarılarının ölçüsü komünist mücadelenin düzeyi olmuştur.  

Buradaki konumuz işçi ve komünist hareketin tarihsel süreçteki zaman dizimi değil. İşçi sınıfının ekonomik demokratik mücadelesi, siyasal kanala akmadığı veya kimi liberal ve reformist düşence tarzının işçi sınıfını siyasetin dışında gören yaklaşımının pratik süreci, kapitalist siyasal sistem içinde bütün ekonomik demokratik kazanımların bir yaz yağmurunun çölde kaybolması gibi sonuç doğuracaktır. İşçi ve emekçi sınıfların içinde hak mücadelesi yanında bilimsel sosyalist öğretinin propagandasını yapmak, ülkemiz içinde bulunduğu toplumsal ve siyasal düzenin gelişme özelliklerini açıklamak, sınıfların durumu ve karşılıklı ilişkilerinin analizi politik mücadelenin önündeki önemli görevlerdir. Kapitalist devletin ezgi ve baskısına uğrayan, kültürel ve etnik vb. nedenlerle dışlanan katmanların, devrimci mücadelede oynadığı rol, bu alandaki özgün örgütlenmelerin işçi sınıfıyla bağları, bu kesimleri sınıf mücadelesinin önemli bir bağlaşığı haline getirir. Bugün ülkemizde Kürtlerin özgürlük mücadelesi doğrudan bir sistem mücadelesi durumuna yükselmişse, bu o alandan siyasal mücadelenin başarısıdır. Aynı durum Alevilerin, dışlanmış inanç guruplarının demokratik taleplerinin burjuva etki alanından sıyrılıp, önemli bir muhalefet odağı haline gelmeleri başarılı bir politik ajitasyonun konusudur. Kısacası nesnel olarak kapitalimin karşısında olması gereken bütün sınıf ve katmanların kendiliğinden savaşımı, yaşadıkları sorunlar üzerinden kapitalizme karşı mücadeleye yükselmesi, komünistlerin tüm bu mücadelenin içinde olmasıyla mümkündür. Sömürülen, baskıya uğrayan bütün kesimlerin çıkarlarının, komünistlerin kurmak istedikleri sınıfsız ve özgür bir dünya mücadelesiyle çakıştığının anlatılması, bilince çıkartılması, ekonomik- demokratik mücadele sürecinde, başarılı bir politik çalışmayla mümkündür. 

***

İşçi sınıfının ve demokrasi güçlerinin komünist hareketle ilişkisi ülkemiz sosyal mücadelenin her dönem gündemi oldu. Cumhuriyet tarihi boyunca bu ilişkinin engellenmesi yönünde acımasız yöntemler denendi. Bu yönde en küçük çaba yasaklamalar, tutuklamalar, işkence ve hapisle sonuçlandı. Bu nedenledir ki işçi sınıfı ve ezgiye uğrayan tüm katmanlar ile komünist hareket arasında istikrarlı ve kalıcı bir bağ kurulamadı. Bu durumun kimi dönem tersine döndüğü de oldu. 46 sendikacılığı, 1960’lı yılların deneyimi ve 1970 yılının ikinci yarısında Türkiye Komünist Partisi bu alanda ciddi etki yarattı. Buna rağmen sosyalist hareket içindeki rekabet, yetersizlik ve başka nedenlerle emek ve komünist hareketin buluşmasının genel olarak sorunlu olduğunu tespit etmek mümkün. 

Kapitalizme karşı potansiyel muhalefet guruplarının örgütlenmesi, komünistlerle sıkı ilişkilerin kurulması için düzenli ajitasyon ve propaganda çalışmaları yapmak politik mücadelenin kapsamı içindedir. Bu çalışmalar her şeyden önce kapitalizme karşı mücadelede ana taşıyıcı gücü işçi sınıfı içine yöneldiği gibi, bütün muhalefet katmanları için de geçerlidir. Ülkemiz toplum durumu ve jeopolitik kaynaklı kimi sorunlar başa geçebilir. On yıllardır baskıcı sistem ve sürecinde daha da gericileşerek geldiği nokta, işçi sınıfının örgütlenmesi, toplumsal mücadeleye etki etmesi konusunda zayıflıklar ortaya çıktı.  İşçi sınıfıyla birlikte Kürt halkına yönelik yoğun baskı ve yok saymalar her şeye rağmen bu halkın önemli direnciyle karşılaştı. Ulusal ve siyasal bakımdan demokrasi mücadelesinde önemli bir mevzi kazanan Kürtler, Türkiye ve bölgenin demokratik dönüşümünde belirgin bir dinamik haline geldi. İşçi sınıfının mücadele dinamiklerinin önünü temizleyebilecek Kürt özgürlük mücadelesine vazgeçilmez bir bağlaşık temelinde yaklaşma ve bunun araçlarını yaratmak komünistlerin acil görevleridir. Burada politik çalışmada diğer katmanları da yadsımadan kapitalizme karşı güçlü bir mücadele ittifakının örülmesi komünist politik sürecin en önemli görevlerindendir. Bilimsel komünizm ve sınıf mücadelesi öğretisinin devrimci çalışmanın en önemli amacı olduğu bilinciyle komünistler var güçleriyle mücadele içindedir. Bu yöndeki bütün engellemeler, gerici saldırılar ve sol içi teorik yanılsamaları aşa aşa özgür bir dünya amacına ulaşmanın, koşula uyan geliştirici ideolojik ve pratik çabalar, önde duran en önemli görevdir.