AKP-SARAY Rejiminin miadı dolmuştur. Bütün dış ve iç politika yönelimleri, söylemleri bunun işaretleridir. 2013 Haziran Gezi Direnişi bu sürecin dışa vurmasının başlangıcı olmuştur. Rejim, o tarihten itibaren uzatmaları oynamaktadır.
İlerici demokratik güçlerin karşısında topyekün bir burjuva devlet aklı vardır. Önceki yıllarda karşı karşıya gelmiş gibi duran güçler birleşmiştir. Türk-İslam Sentezi temelli gerici, faşist doktrin resmi olarak tüm burjuva partileri ve sermaye güçleri tarafından sahiplenilmektedir. Aralarında nüans farklılıkları olması bu gerçeği değiştirmemektedir. İkibinlerin ilk on yılında “laik-şeriatçı” ikilemi üzerinden yürütülen kampanyaların bir senaryo olduğunu partimiz o günlerde açıklamıştı. O dönemde bu taktiği göremeyen güçler bugün bu gerçeklikle yüzleşince pusulasız kalmışlardır.
Bu devlet, Türk milliyetçiliği ve İslam dinini kitleleri yönetmek için bir araç olarak kullanmaktadır. Eğitim sisteminden tüm güncel kültürel uygulamalara kadar kitlelerin beynini yıkamak için her yöntem yaşama geçirilmektedir. Tenzih ederek söylemek zorundayız. Camilerde verilen vaazlar bu politikaların halka din görevlileri tarafından şırınga edilmesi temelinde programlanmaktadır. Bütün uğursuz resmi politik uygulamalar “Allahın izniyle…” belirlemesiyle başlayan cümleler yoluyla ifade edilmektedir. Plana uygun olmayan her başarısızlık “Takdir-i İlahi” ile açıklanmaktadır. Dini hassasiyetleri güçlü olan yoksul halk kesimlerimiz bu ifadeleri sorgulamadan kabul etmektedirler. Bu devlet din tüccarlığı ile ayakta kalabilmektedir.
Kürdistan’da yakıp yıktıkları şehirlerin bedelini ödemeden, şehit edebiyatı yaratmak ve milliyetçi duyguları körüklemek için binlerce genç ölüme sürülüyor. Cumhuriyetin kuruluşundan beri “Peygamber Ocağı” olarak nitelendirdikleri Türk Silahlı Kuvvetleri bu kanlı ve kirli senaryonun parçasıdır. Tekbir naraları ile vahşet uygulamak karşılıksız kalacak bir eylem değildir.
Devletin tüm maddi-teknik olanaklarını, örtülü-örtüsüz ödenek bütçelerini, propaganda araçlarını bu amaçla kullanan, yoksul halka sahte bir cennet vaadeden politikalar ilelebet süremez. Yaşamın gerçekleri farklıdır, serttir ve acıdır.
Gelişmeler, burjuva egemen güçlerin ve iktidarlarının gerçek yüzünü geniş halk kitleleri nezdinde deşifre edecektir. Bu alanda en büyük görev, bu ülkenin dürüst, namuslu, devrimci, demokratik, ilerici güçlerine düşmektedir. Bu rejim ile çıkarları çelişen en geniş kesimlerin siyasi temsilinin bir araya gelmesi ve tabanda bu siyasi kesimlerin damarlarının birlikte hareket etmesinin sağlanması en acil güncel görevimizdir.
Bir yandan halkın seçtiği vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması yoluyla parlamento dışına itilmeleri, diğer yandan Kürt halkına ve Türkiye işçi sınıfının tümüne yönelik, bir iç savaş pratiğinde devlet yetkilileri ve emir veren komutanlar dahil, bu savaşa dahil olan tüm asker, polis ve sivil paramiliter elemanların dokunulmazlık ayrıcalığına kavuşturulması kabul edilemez.
İşgücü sömürüsünü keskinleştiren yasalara her gün yenilerinin eklendiği, yıllarca yürütülen mücadeleler sonucunda elde edilen sosyal, ekonomik ve demokratik kazanımların yok edildiği koşullarda gelişmelere sessiz kalmak en geç, emekçilerin günlük yaşamında hissedilir olduğu zaman mümkün olmayacaktır.
Haber alma özgürlüğünün, basın-yayın organlarına uygulanan karanlık bir yasak ve sansür yoluyla engellenmesi, gazetecilerin, akademisyenlerin, hukukçuların tutuklanması kabul edilemez.
Kapitalist düzende, burjuvazinin organları olan, ancak göreceli olarak bağımsızlıkları var sayılan yargı kurumlarının bütünüyle AKP-SARAY Rejiminin başının denetimine girmesi diktatörlük uygulamalarının olağan sonucudur.
Eğitim sistemini gericileştiren ve yaz-boz tahtasına çeviren, kimseye danışmadan gerçekleştirilen uygulamalara, milyonlarca öğrencinin, velisinin, öğretmen ve eğitmenin sessiz kalması beklenemez.
Ortadoğu’da, bölgenin en gerici güçleri ile işbirliği içinde, şeriatçı vahşet örgütlerini destekleyerek, bölgeyi ateşe boğan, milyonlarca insanı yerlerinden yurtlarından eden, onbinlercesini katleden, şehirleri yıkan AKP-SARAY Rejiminin savaş politikaları karşısında en sert tavır alınmalıdır. Bölgedeki barış ve demokrasi güçleri ile Türkiye ilerici güçlerinin işbirliği sağlanmalıdır. Kürt halkının bölgedeki meşru hakları savunulmalıdır.
Ülkenin üçte birinde kendi halkına karşı bir intikam ve imha savaşı yürütülmesine karşı sağduyulu her yurttaşın sözünü söylemesi gerekmektedir. Bugün Kürdistan’da imha politikasının ötesinde bölgenin demografisinin değiştirilmesi ve asimilasyonun sağlanması için insanların öldürülmesi dışında tüm yaşam alanları, kentler, köyler, imha ediliyor, yakılıyor, yıkılıyor. Türkiye nüfusunun üçte ikisi bu ırkçı, sömürgeci uygulamaları kabul etmemelidir.
AKP-SARAY Rejiminin azami düzeye ulaşmış yolsuzluk, gasp ve hırsızlık pratikleri tüm sansür ve yayın yasaklarına karşı açığa çıkarılmalı, dini duygularını istismar ederek desteğini aldıkları yoksul halk kesimleri nezdinde soyutlanmaları sağlanmalıdır.
Bu başlıklar, ülkenin en geniş demokratik muhalefet kesimlerinin birlikte davranabilecekleri konulardır. Bunu sağlamak için öncelikle barış ve demokrasiden yana en geniş ilerici, demokratik, yurtsever güçlerin birlikteliği ile AKP-SARAY Rejimini yıkacak gücü yaratmalıyız. Partimizin, diğer sosyalizm güçleri ile birlikte bu süreçte üstlendiği rol, en geniş kitlelerin kendi deneyimleri temelinde bu mücadeleler içinde öğrenerek, burjuva devletin temellerini hedef alacağı devrimci amaçlara yöneltecektir. Bu mücadelenin ana güçleri, Türkiye işçi sınıfının devrimci güçleri, Kürt ulusal demokratik hareketi ve Türkiye’nin devrimci demokratik güçleridir. Devrimci Alternatif bu mücadeleler içinde şekillenecek ve partimizin, diğer devrimci güçler ile birlikte öncülüğünde işçi sınıfının tarihsel misyonunu gerçekleştirme niteliğine kavuşacaktır.
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
7 Haziran 2016