Ülkede faşist baskıcı bir rejim hüküm sürerken, olağanüstü hal yasaları süreklilik haline dönüşmüşken, Saray kararnameleri ile yönetilirken gerçekler halklardan gizleniyor. Ekonomik ve politik alanda toz pembe bir tablo çiziliyor.
İşçi sınıfı, yoksul emekçiler, köylüler, işsizler, emekliler kan ağlıyor. Açlık sınırında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Kürtler sistematik bir imha ve inkar uygulamasıyla karşı karşıya. En ufak demokratik hakları yok ediliyor. Bunun en belirgin örneği seçimle gelmiş onlarca Belediye’ye hukuksuzca kayyum atanmış olması. Kürtlerin iradeleri yok sayılıyor.
İşçi sınıfı, emekçiler ve yoksullar bütün bu baskılara karşın gerekli tepkiyi ve direnişi ortaya koyamıyorlar. Türkiye solu sinmiş ve beklemede. Kimi fabrikalarda, işyerlerinde gelişen lokal direnişler dışında hareket yok. Birkaç on kişi ile düzenlenen basın açıklamaları gelenek haline geldi.
Buna karşın Kürt halkı farklı mücadele biçinleri ile direniyor ve savaşıyor. Kürdistan’da da son altı yılda yığın direnişleri durağanlaşmış olsa da, gerektiğinde binlerce insan sokağa çıkıyor.
Ülkede bu baskı sistemini kuran faşist rejim, sınır ötesinde derdine çare arıyor. İşgal, ilhak ve saldırıların ardı kesilmiyor. Girdikleri yerlerde yerleşebileceklerini düşünüyorlar. Son 3-4 aydır Güney Kürdistan topraklarında fedaice bir direnişle karşı karşıyalar.
Bütün bu olanlardan şu sonucu çıkarmak gerekiyor. Düşman ülkeyi işgal etmiş ve yetmiyor bölgeyi işgal edip söz sahibi olmak istiyor. Bölgede de Kürt özgürlük hareketi önderliğinde kararlı bir direniş var. Düşman ne yapmak isterse biz de tersini yapmak zorundayız. Bölgeyi ve ülkeyi düşman işgalinden kurtarıp demokrasiye, sosyalizme dümen kırmak zorundayız. Bu durumda ana halka bölge. Ortadoğu’da kazanılacak devrimci ve demokratik mevziler ülkedeki sınıf savaşımının da gelişimini etkileyecek, yükseltecek ve belirleyecek. Onun için Kürt özgürlük hareketi ile dayanışma değil, birleşik mücadeleye…