1 Kasım Seçimleri ve Tavrımız

1 Kasım Seçimleri ve Tavrımız

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi Organı ATILIM

Bu seçimler burjuvazinin ve onun iktidarının keyfi için yapılıyor. 7 Haziran seçim sonuçlarını beğenmeyen egemen sınıflar, yeni bir deneme ile dengeleri tekrar düzenlemeye çalışacaklar.Herkesin üzerinde birleştiği düşünce, oy oranlarının 7 Haziran’a göre çok fazla değişmeyeceği yönünde. O zaman bu seçimler ne anlama geliyor?

Birinci ihtimal, bu seçimleri zorlayarak AKP’nin oy oranını artırma umudu ve bunun sonucunda tek başına hükümet kurdurma umudu. Bu aynı zamanda Erdoğan’ın planlarının gerçekleşmesi ve diktatörlüğün kurumsallaşması anlamına gelecektir. Zayıf, ama olmayacak bir ihtimal değil. Terör, manipülasyon ve türlü tezgahlar ile bu sonucu üretebilirler. Bu da ülkede gerginlik ve çatışma ortamının gelişmesine yol açar.

İkinci ihtimal, bu sağlanamazsa, AKP-CHP koalisyonunun gerçekleştirilmesi. AKP içinde de seçim sonuçlarına göre bir hareketlenme olacağı ve aylardır beklenen, sermaye sınıflarının A.Gül vasıtasıyla müdahalenin gerçekleştirilmesi bir olasılık olarak gözüküyor. A.Gül “devlet adamı” edasıyla arka plandan bugünden bu organizasyonun hazırlıklarını sonuçlandırmış vaziyette. AKP kurucularından Nihat Ergün, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Nimet Baş, Beşir Atalay ve hatta Ali Babacan, Mehmet Şimşek gibi isimlerin bu oluşumda rol oynadıkları sızan bilgiler arasında. Bu, Erdoğan’ın etkisinin sınırlandığı bir AKP, ve Hikmet Çetin, Onur Kumbaracıbaşı gibi isimlerin etkinliğinin artacağı bir CHP anlamına geliyor. Emperyalizmin ve Türkiye’deki işbirlikçisi sermayenin planı bu doğrultuda.

Üçüncü ihtimal, kimileri için zor gözükse de, devlet “aklı” ile AKP-MHP koalisyonunun teşvik edilmesi. Bu, diktatörlüğün kurumsallaşması ötesinde bir “iç savaş” ortamının yaratılması koşullarının kararıdır.

Partimiz, fal açar gibi farklı olasılıkların spekülasyonu temelinde değerlendirmelere sıcak bakmıyor. Sonuç itibarı ile tablo en geç 1 Kasım akşamı ortaya çıkacak. Bizim asıl vurgu yapmamız gereken olgu, dikkat edilirse, bu seçeneklerin tümünde devrimci demokratik güçlerin hesaba katılma olasılığının yetersizliğidir. Kuşkusuz ki devrimci ve demokratik güçlerin, dolayısıyla partimizin de aktif olarak desteklediği HDP’nin % 10 barajını tekrar ezip geçmesi ve 7 Haziran seçimlerine göre oy oranını artırması büyük önem arz ediyor. Ancak bu, görüldüğü gibi iktidar alternatifini işçi sınıfı ve ezilen, sömürülen emekçi halklar açısından doğrudan etkilemiyor.

Asıl soru, bu alanda ne yapılması gerektiği ile ilgilidir. Bir yandan HDP’yi desteklerken ve etki alanını artırırken, Türkiye işçi sınıfının devrimci güçlerinin, sosyalistlerin ve komünistlerin işçi sınıfı ve emekçi halkların yığın hareketleri, direniş hareketleri konusunda etkisinin ve önderliğinin artırılması temel görev olarak önümüzde duruyor. Parlamentoya HDP vasıtasıyla yansıyan oy oranı parlamento dışı toplumsal mücadele sonucu sağlanabilmiştir. Demek ki, bu oy oranını artırma, ve hatta parlamento dışında devrimci güçlerin yaptırım uygulayabilecekleri yığınsal güce ulaşmak toplumsal mücadele içinde etkimizin artmasına bağlıdır. Seçim sonuçları ne olursa olsun, sözkonusu seçeneklerin hepsinin burjuva iktidarı nitelikli olacağı gerçeği, üzerimize düşen görevlerin gerçekleştirilmesine daha fazla yaklaşmamız gereğinin önemi artmaktadır. Bu düşünceyle, bir yandan HDP’yi destekleyeceğiz, HDK ve HDP ekseninde çalışmalarımızı daha da mükemmeleştireceğiz, ama diğer yandan devrimci alternatifin oluşumu için diğer dost devrimci örgütlenmeler ile birlikte mücadeleyi güçlendireceğiz. Unutulmasın; Türkiye’nin kaderi parlamentoda değil, parlamento dışı sınıf mücadelesi ile belirlenecektir. Bir önemi olacaksa, parlamento bileşimini de bu olgu belirleyecektir.