1 Eylül 1939, II.Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olan faşist Almanya’nın Polonya’ya saldırdığı gündür. Aralarında yirmi altı milyon Sovyet yurttaşının olduğu, altmış milyon kişi bu savaşta can vermiştir. Sovyet Kızıl Ordusu faşist Alman ordularını yenerek ve Berlin’e kadar sürerek bu savaştan zaferle çıkmıştır.
Bugün dünyamız o zamanlardan farklı değil. Hatta durum nükleer savaş çağında yaşadığımız için daha da tehlikeli. Sadece bu gerçek bile dünya halklarının barış için mücadele etmesi için yeterli bir gerekçedir.
Avrupa’nın orta yerinde Ukrayna’da NATO azgın bir savaş yürütüyor. Ortadoğu ateş içinde. NATO, İsrail, Azerbaycan İran’a karşı savaş planları yapıyor. Filistin halkı soykırıma uğruyor. İsrail savaş suçları işliyor. Türk devleti kırk yıldır Kürt halkına karşı ilan edilmemiş bir savaş yürütüyor. ABD emperyalizmi müttefikleri ile birlikte Pasifik’te savaş naraları atıyor. Afrika ve Latin Amerika pimi çekilmiş bir el bombası misali. Orta Asya’ya yönelik ABD emperyalizminin dünya hegemonyasını ilan etme arzusu çerçevesinde planları bir sonraki adım.
Bu koşullarda tüm dünya yurttaşlarının savaşa karşı çıkması kadar doğal bir durum olamaz. Komünistler açısından konunun farklı bir boyutu var. Bizler savaşların neden çıkarıldığını biliyoruz. Kapitalizm can çekişmeye başladıkça, ABD emperyalizmi dünya çapında kendi hegemonyasını kurmayı hedefledikçe, Almanya İkinci Dünya Savaşı’ndan ders almayıp intikamcı amaçlar güttükçe savaş kışkırtıcılığı yapmaları kaçınılmazdır.
Kapitalist Emperyalist Sistemin savaş kışkırtıcılığını engellemenin tek yolu onun temellerine vurmak, bu insanlık düşmanı sistemi yıkmaktır. Bugün herkes komünistler gibi bu bilince sahip olmayabilir. Bu konuda çalışmak komünistlerin görevidir. Bunu yaparken dünya halklarının kendilerini ilgilendiren hassas noktalarını değerlendirip o temelde barış bilincini halklara vermeyi sağlamamız gerekiyor. En başta yaşam hakkı. Sonra bir nükleer savaşta bir kazananın olamayacağı, insanlığın kül olacağı ve yaşama tutunabilenlerin ise nükleer silahların radyasyonu etkisiyle nesiller boyu sakatlıklar yaşayacağı, hastalıkların çeşitleneceği gerçeği.
Ne sürülecek toprak kalacak ne de üretim yapılabilecek tesis. Bu gerçeği halklara anlatmak gerekiyor.
Verili koşullarda kapitalist devletlerin silahlanmaya ve savaşa ayırdıkları devasa bütçelerin ekonomik krizlerin temel olmasa da ikinci öncelikli nedeni olduğu ve silahlanma ile savaşın finansmanının işçi, emekçi işsiz ve emeklilerin ceplerinden alınan paralar ile sağlandığı gerçeğini anlatmalıyız. Bıkmadan, usanmadan, yerellerde, mahalle ve semtlerde, fabrikalarda, tüm üretim ve işletme alanlarında, okul ve yüksekokullarda bu gerçekleri anlatmalıyız. Başka türlü farkındalık yaratmak ve yığınları barış savaşımına kazanmak mümkün olmayacaktır. Bu görev en başta komünistlere düşüyor.
Barış bilincine erişen halklar, barış ile demokrasi arasındaki doğrudan bağı daha kolay kavrayacaklar ve demokrasi mücadelesi saflarında da yerlerini alacaklardır. Mücadele içinde deney kazanan işçiler, emekçiler, ezilen halklar bu sefer savaş ile kapitalist sömürü arasındaki bağı görecekler ve sınıf bilinci kazanmak için ilk adımları atacaklardır.
Barış için savaşım bu denli önemlidir. Partimiz TKP’nin tarihi barış için mücadele ile geçmiştir. Barış mücadelesi geleneği içinde komünist olmayan aydınlar, sendika önderleri, siyasetçiler de bu mücadeleye kazanılmış ve ülkenin tüm sınıfsal sorunları için mücadele eder hale gelmişlerdir. Onun için barış örgütleri devlet tarafından “komünist örgüt” suçlaması ile karşılaşmış örneğin Türkiye Barış Derneği yöneticileri 12 Eylül faşist darbesi sonrası idamla yargılanmışlardır. Bu davanın muhatapları, siyasetçiler, diplomatlar, hukukçular, mühendisler, profesörler, sendikacılar ve işçiler olmuşlardır.
Günümüzde de Türkiye ve Kürdistan’da yürüyen kirli savaş son tahlilde bölgede Türk emperyalizminin egemen olma amacının ürünüdür. Kürt halkının kimliğinin inkarı, kültürel ve siyasal eşit haklarının tanınmaması, zorla göç ettirilmesi, yerleşim yerlerinin yakılması ve boşaltılması bu hedefe ulaşmanın uygulamalarıdır. Nasıl ki Almanya II.Dünya Savaşı’nda yaşadığı yenilginin intikamını almak istiyorsa, TC Devleti de tüm Ortadoğu, Kafkaslar ve Kuzey Afrika’ya egemen olmayı hedefleyen “Misak-ı Milli” amacını gütmektedir. Basra Körfezi üzerinden sıcak sulara inmek istemektedir. Farklı projeler ile ve gerekçeler ile de bu amacını açık etmektedir. “Terörizme karşı savaş” safsatası da, Basra’dan Avrupa’ya demiryolu ve karayolu projeleri de bu amacın gizlenmesinin gerekçeleridir.
Bu gidişata dur demenin tek yolu Türk, Kürt, Arap, Fars ve tüm Ortadoğu halklarının ortak mücadelesini örmek, savaş stratejilerine karşı barışı kazanacak direnişi yükseltmektir. Emperyalizmi uzayda aramayalım. Türkiye bölgesel emperyalist bir devlet olarak karşımızda durmaktadır ve onu durdurmak, etkisiz hale getirmek Türkiyeli komünistlerin öncelikli amacıdır. Bunun için de birleşik devrimci mücadele tek seçenektir. Barış için mücadele bedel ödemeyi gerektirir, barış savaşılarak kazanılacaktır.
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
31 Ağustos 2024